Bir Eserin Düşündürdüğü | Azer Yetkin

BİR ESERİN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ
[Edebiyat Dilinin Farklı Alanlardaki Yansımaları Üzerine Bazı Dikkatler]
Azer Yetkin
Yerleşik -genel kabule göre her alanın “kendi dili” vardır. Dolayısıyla bir alanın dili diğerlerininkinden “kategorik olarak” farklıdır.
Söz konusu egemen kabulün neliği; felsefe, bilim ve sanat alanlarında görülebilir.
Soru şudur: Hem Batı’da hem Doğu’da (örneğin bizde) bu olgusal gerçekliğe karşın farklı eserler yok mudur?
Kuşkusuz her iki kültür evreninde de farklı (ve başarılı) bazı örnekler olduğu söylenebilir.
Batı’da, örneğin filozof F. Nietzsche, H. Bergson ile J. P. Sartre’ın eserlerinde edebiyat dili baskındır. Üçü de felsefe dilini edebiyat diline çevirmiş gibidir.
Metinde edebiyat dilini kullanabilmek -bilindiği gibi üslupçu olmak anlamına gelir: Üç isim de tartışmasız üslupçu düşünürlerdir.
Türkiye’de de edebiyat dilini -bir ölçüde- kullanabilen filozoflar ve felsefeciler olduğu saptanabilir. Örneğin, filozof Hilmi Z. Ülken ile T. Mengüşoğlu’nun üslupları edebiyat dilinin tadını verir. Aynı tat, Afşar Timuçin, Önay Sözer, İoanna Kuçuradi ve Kenan Gürsoy gibi felsefecilerin metinlerinde de fark edilir.
Vurgulanan gerçeklik salt bunlarla sınırlı değildir: Edebiyat dilinin yansımalarını bilim alanında çalışan kimi isimlerin metinlerinde de görmek mümkündür. Örneğin bizde fizikçi Mustafa İnan ile iktisat tarihçisi Sabri Ülgener’in metinlerinde üslupçuluk oldukça belirgindir; istenirse başka isimler de bulunabilir.
Peki bu “aykırılıklar”, başka bir ifadeyle olgusal gerçekler neyle açıklanabilir?
Durum, elbette salt edebiyat dilinin gücüne indirgenerek açıklanamaz: Burada, kişinin hem dile hakimiyeti hem de yazım titizliği etkilidir.
Dahası, her iki niteliği de içeren bir başka etkenden söz edilebilir: Kişinin, yazıya edebiyat dergilerinde başlamış olması.
Belli bir süre bu tür dergilerle yazı yaşamına giren kimi isimler de -alanları farklı olmasına karşın- edebiyat diliyle yazabiliyorlar. Örneğin, geçtiğimiz günlerde bu yargıyı doğrulayan yeni bir eser yayınlanmış bulunuyor: Felsefe Işığında Türk Devrimi (S. Elibol, İleri y. İst. 2024).
Dikkatli okurlar anımsayabilir; 1970’li yılların ortasından 2000’lerin başına kadar Fikir ve Sanatta Hareket, Türk Edebiyatı ve Hece Edebiyat gibi dergilerde (de) görünen yazarın bu (son) eseri -kuşkusuz içeriğiyle- kurucuları arasında yer aldığı (1977) Türkiye Yazarlar Birliği çevresini hayli rahatsız edeceğe benziyor (Malûm olduğu üzere söz konusu çevre “İslamcı” özelliğiyle biliniyor).